Latince causa, nihai kökeni bilinmeyen bir hukuk terimi: “dava, iddia, yargıya taşınan konu” Ac-cusare“birini dava etmek, hakkında iddia ileri sürmek, suçlamak”. Ex-cusare“davadan vareste etmek, mazeretini kabul etmek”. Re-cusare“karşı-dava açmak”. İkincil anlamı Cicero zamanından (MÖ 1. yy) itibaren belirmiş: “dava konusu olan şey, bahis mevzuu, sözü edilen şey”. Bu ikinci anlam Ortaçağdan itibaren ağır basacak, Fransızca chose“şey”, İtalyanca ve İspanyolca cosa“dava, şey” biçimlerine evrilecek.
Causatio klasik dilde “mazeret, gerekçe”, sanırım “kendi lehine iddia etmek” gibi bir anlamdan. Ayrıca tıp dilinde “hastalık” demek, aynen Türkçe mazeret gibi. Accusativus gramerde adın +i hali, Yunanca αιτιολογικός’tan direkt çeviri, “hakkında iddia ileri sürülen şey, yüklem”. Aynı anlamda causativus da kullanılıyor, mesela Priscianus sf. 671, “eyleme konu olan şeyin adı”.
Soru şu. Klasik dilde causa “sebep” anlamında kullanılır mıydı? “Vurdum hakim bey, ama sebebi neydi sor” anlamında evet, var, belirgin, problem yok. Ama “hastalığın sebebi yüksek tansiyon” anlamında objektif sebep kastedilmiş mi? Antik çağda öyle bir kavram var mıymış? Yani eski insanlar muraddan (iradeden) veya mazeret beyanından bağımsız bir neden-sonuç kavramına ulaşmışlar mı? Ulaşmışlarsa ne zaman ulaşmışlar?
Epey aradım, ama bu sorulara tatmin edici bir cevap bulamadım. Net olan şu: 13. yy’dan itibaren skolastik felsefede causa’nın yeni moda anlamı: ampirik olarak daima b’den önce gelen, dolayısıyla tümevarım mantığında onun zorunlu öncülü kabul edilen a. Kavramı ilk kez geniş şekilde işleyen Roger Bacon sanıyordum, sene 1270’ler, ama 1170’lerde Aquinas’ta da . (bu anlamda) mevcutmuş. Du Cange sözlüğü Latince yeni anlam için en erken 1170'leri veriyor. Fransızca ve İngilizce cause 1310’lardan itibaren görülüyor. Fransızca chose ile kökende aynı kelime, fakat chose avam dilinden gelmiş, cause ise “okullu dili”. Elit icadı bir kavram.
*
Yunanca aitíaαιτία esasen “mesuliyet, suç, kabahat”. Hukuk dilinde “mesnetsiz suç atfı, soyut iddia”. Daha genel anlamda “iddia, bir şey ileri sürme”. Kavramı felsefeye taşıyan Aristoteles’tir. Fizik 194 vd. ile Metafizik 983 vd.’da saydığı dört çeşit aitía hammadde (materia), biçim yahut taslak (forma), eyleyen (agens, efficiens) ve maksat’tır (finis). Aitía kavramı Latinceye her zaman causa diye çevrilir, İngilizcesi de mecburen cause olmuştur. Lakin burada sayılanların hiç birini modern anlamda “sebep, neden, cause” kavramıyla eşitleyemeyiz. Açıkça sanat/imalat modelinden esinlenmiş, iradî ve insan-odaklı (antropomorfik) bir açıklama çerçevesi kurulmuştur. “Mesul kim veya ne” sorusuna cevap aranmıştır. Anonim, iradesiz bir korrelasyon anlamında neden-sonuç ilişkisi tasarlamak için henüz vakit erkendir.
Geç Antik çağın Yeni-Aristocuları o adımı atmış olabilirler mi? Evrenin İlk Neden’i (prima causa) olarak tasarladıkları Tanrı kavramı o denli soyuttur ki, belki iradeden bağımsız bir korrelasyonlar sistemi anlamında nedenselliğin ilk ifadesi sayılabilir. Ama şimdi kim oturup da Porphyrios yahut Augustine okuyup ne demişler anlamaya yahut hatırlamaya çalışacak?
*
Arapça sebebسَبَبbildiğiniz “ip, urgan” demek. Kuran’da dokuz defa geçer. Dördünde basitçe ip ya da daha geniş anlamda “bağ” demektir, beşinde mecazi anlamda “yol, ulaşım” kastedilmiştir. “Aralarındaki bağlar kopacak”... “tavana bir ip çekip kendini assın”... “onlara bir yol (ulaşım?) verdik” ... “Göklerin ipine/yoluna erişirim”.
Bugün kullandığımız anlamı en geç 10. yüzyılda belirmiş görünüyor. 15. yüzyıla ait Kamus’ta tanım şöyle:
“Bir şeye ulaşmaya araç ve alet olan şey”. Lane sözlüğü, kaynak belirtmeksizin, “asli neden değil özellikle ikincil veya arızi neden” demiş. Yani bir sonuca yol açan ilk irade değil, o iradeden sonuca varan ara basamaklar, ki hem “ip, bağ” kavramına tam uyar, hem de modern/bilimsel nedensellik kavramına giden yolda son derece elverişli bir soyutlamadır.
12. ve 13. yüzyılların tüm skolastik felsefe kavramları gibi sebeb = cause kavramı da batıya Arap medresesinden aktarılmış olabilir mi acaba?,
*
Arapçada nedenselliğin çeşitli nüanslarını ifade eden diğer kelimelerden aklıma gelenler: ˁillet (neo-Osmanlıca ˁilliyet var “nedensellik” anlamında), dâˁiye (daha ziyade “gerekçe”), mahall (“bir sıkıntıya mahal vermeyiniz”), mucib, hatta galiba vech (ol vechile = o yüzden).
Sebeb yokken EskiTürkçede ne denirdi diye sormuş birisi. Kaşgarlı’yı didik didik ettim bulamadım. Korkarım o anlama gelen bir kelime yokmuş.
Olmaması da normal herhalde, eski Latincede de (1100’lerden önce) yokmuş görünüyor, İngilizce ile Fransızcada haydi haydi yokmuş, Arapçada da sebeb ne zaman o anlama gelmeye başladı kestirmek zor.
Dil(ler) evriliyor. İnsan aklı da onunla beraber evriliyor. “Atalarımız ne derdi, biz de öyle diyelim” sevdasına tutulanlar yavaş yavaş mağara yaşamını araştırmaya mı başlasalar?