Eski dosyaları karıştırırken karşıma çıkan bir mektup.
1999 yılında yazmışım. Genellikle sol kitaplar basan bir yayınevi, sonradan Yanlış Cumhuriyet adını alan kitabımla ilgilenmiş. Ben başıma gelecekleri bildiğim için, "bakın bu kitap sizin fikriyatınıza pek uymaz, peşin söyleyim, vakit kaybetmeyelim" diye anlatmışım. Nitekim aynen öyle oldu, bir süre kıvrandıktan sonra basmaktan vazgeçtiler. Ben de pek hevesli değildim bastırmaya. Kitap ancak 2008'de gün yüzü gördü.
*
Sevgili ...,
Atatürk kitabı 4 yıl önce kaldığı yerde duruyor. O günden bu yana hemen hemen hiç el değmedi. Bir bakıma daha iyi oldu. Kendimi turistik kitaplara verdim. Hapis hapis gezeceğime, otel otel dolaşıyorum.
Mektubun üzerine, üç-dört yıl aradan sonra ilk kez kitabı çıkarıp baştan okudum. Şu kanıya — bir kez daha — vardım ki, eğer yayınlanırsa ve eğer sessizlik denizine düşmeyip ilk baştan biraz sesi duyulabilirse, Türkiye'de son on yılın en önemli kitabı olmaya adaydır. Konuların hepsi güncelliğini korumaktadır. Memlekette düşünen hemen herkesin el yordamıyla çözmeye çalıştığı konulara, incelemeye dayalı, kendi içinde tutarlı, taze ve provokatif cevaplar vermektedir. Lanetleyeni seveninden çok olacaktır. Ama görüşlerine değer verdiğim insanlar kitabı beğenecektir.
Üstelik — yanılmıyorsam — okuması keyifli bir kitap. Akıcılığı iyi; fazla akademik değil; arada iyi espriler var.
Yayına hazır hale gelmesi için sanıyorum bir-bir buçuk aylık işi var. Ekleyecek, çıkaracak fazla şey yok. Ancak,
1. Önsöz veya sonsözü bir kez daha toparlayıp, muhtemel eleştirilere karşı biraz daha net tavır almak gerekecek.
2. Bazı alıntı ve polemikler güncelleştirilecek.
3. Yer yer biraz ifade yumuşatılacak.
4. Dipnotları daha sistemli elden geçirilecek.
Kitabı tekrar okuyup değerlendirecek olursanız, eleştiri/düzeltilerin bu noktalara yönlendirilmesinin daha yararlı olacağına inanıyorum. İçeriğe ilişkin itirazlarla gereksiz zaman kaybetmemek için şu noktaların peşinen altını çizeyim:
1. Sosyalizm
Bu kitap sosyalizme yandaş olmayan bir bakış açısından yazılmıştır. İlk sayfadan başlayarak, Lenin-Hitler-MK arasındaki özdeşlikler vurgulanmıştır. "Üretici güçler", "işçı sınıfı" vb kavramlarına rağbet edilmemiştir. Siyasi olaylarla ekonomik sistem arasında kayda değer bir yapısal ilişki bulunmadığı fikri birkaç yerde ifade edilmiştir. Kollektivist ve devletçi düşünce tarzları çeşitli vesilelerle yerilmiştir.
2. Emperyalizm
"Emperyalizm" kelimesi kitapta, birtakım Avrupa ülkelerinin 19. yüzyılda uyguladığı yayılma politikasının adı olarak serbestçe — herhangi bir değer yargısı içermeksizin — kullanılmıştır. Emperyalizm lehine veya aleyhine, ima yollu dahi olsa, görüş bildirilmemiştir.
Ancak,
1. Ülkelerin illa o ülke soyundan olan kişilerce yönetilmesi gerektiği fikri sorgulanmış,
2. Batılı devletlerin Osmanlı'ya bakışının öncelikle ekonomik sömürüye yönelik olmadığı rakamlarla gösterilmiş,
3. "Sömürgeci batı", "tek dişi kalmış canavar" vb söyleminin cumhuriyet düşüncesinde hangi amaçlara hizmet ettiği üzerinde durulmuş,
4. Kapitülasyon adı verilen imtiyazların, zamanla dejenere olsa da, esas itibariyle bireyi devlete karşı koruyan düzenlemeler olduğu savunulmuş,
5. Düyun-u Umumiye idaresinin ve NATO üyeliğinin Türkiye için bazı açılardan hayırlı olduğu ifade edilmiştir.
3. Saltanat ve hilafet
Kitapta saltanat ve hilafet savunulmamıştır.
Ancak,
1. Saltanat ve hilafet ile modern, özgürlükçü hukuk rejimi arasında zorunlu bir karşıtlık olmadığı gösterilmiş,
2. Türkiye'e saltanat ve hilafetin kaldırılmasının demokrat-özgürlükçü bir görüşten kaynaklanmadığı, aksine kişisel diktatörlük hırsının bir adımı olarak değerlendirilmesi gerektiği savunulmuştur.
4. Sèvres
Kitapta Sèvres antlaşması savunulmamıştır.
Sadece,
1. Sèvres antlaşmasının uygulanma şansının zaten olmadığı ve imzacı devletlerin de bunu bildiği belirtilmiş;
2. Sèvres antlaşmasını hazırlayan düşünce ve etkenler daha objektif bir biçimde analiz edilmeye çalışılmıştır.
Türkiye'de Kemalizm adı verilen siyasi tavır, ulusçuluktan, "anti-emperyalizm" adı altında Batı karşıtlığından, devletçilikten, anti-monarşizm anlamında cumhuriyetçilikten, dine antipati anlamında "laiklikten" ayrı düşünülemez. Sosyalizm fikrine angaje birinin bu kavramların tümünü ciddi bir şekilde sorgulayabilmesine ihtimal vermiyorum. Bu anlamda, sosyalistler Kemalizmi kolay kolay eleştiremezler dedim. Ve diyorum.
Ya da sosyalizm kavramı ben duymayalı o kadar esnedi ki haberim yok...
*
Kitabın rejim/devlet/demokrasi konularına ilişkin teorik yaklaşımını özetleyen bölüm, 18 ve 19. sorulardır. Özellikle 18'in yabana atılacak bir makale olduğunu sanmıyorum. Oradaki temalara kitabın çeşitli yerlerinde tekrar tekrar yer verilmiştir. Örneğin 3. soru, 18'in başka telden tekrarıdır.
*
Kemalizm meselesini "modernite" bağlamında tartışmayı önermişsin. Yeterince tartıştığımı sanıyorum, daha fazlası gereksiz bence. Askeriyenin ve devlet teşkilatının reorganize edilmesi anlamında "modernleşme" Türkiye'ye uluslararası durumun empoze ettiği bir mecburiyettir; fazlaca bir seçme şansı olmadan gereği yapılmıştır. Osmanlı'nın son devri ile cumhuriyetin ilk dönemi arasında bu konuda sorunların niteliği ve çözümlerin çerçevesi açısından büyük bir fark yok.
Türkiye'de asıl sorun Batılılaşmadır. Bu da, tıpkı Türklerin bir vakitler İslam uygarlığını asimile etmesi yahut Cermenlerin Hıristiyan-Roma uygarlığını kabul etmesi gibi bir kültürler çatışması olayıdır. Amerika'ya, Fransa'ya özgü kavramlarla bu meselenin anlaşılabileceğini sanmıyorum. Konuya ilişkin ilginç fikirler belki Japonya'da veya Hindistan'da çıkmıştır. Onlardan da benim haberim yok.