Çanakkale operasyonu, o tarihte Deniz Bakanı (First Lord of the Admiralty) olan Winston Churchill’in projesidir. Başta Savaş Bakanı Lord Kitchener olmak üzere hükümette bir kesimin şiddetli muhalefetine rağmen savunmuş ve kabul ettirmiştir. 18 Martta deniz yoluyla girme teşebbüsünün akamete uğraması ile 25 Nisandaki kara çıkarması arasındaki ölümcül gecikmenin sorumlusu Kitchener’in ve Kara Kuvvetlerinin ayak sürümesidir derler.
Birinci amaç Osmanlı’yı hızlıca savaş dışı bırakarak a) Mısır’da İngilizlerin ve b) Kafkas cephesinde Rusların bağlamak zorunda olduğu askeri gücü serbest bırakmaktır. İkinci amaç, Boğazlar ve Karadeniz yoluyla Rusya’ya askeri malzeme sevkedip, Doğu cephesinde Almanlar karşısında tekleyen Rus saldırısını canlandırmak ve böylece – savaşın asıl belirleyici sahnesi olan – Batı cephesinde müttefiklerin elini güçlendirmektir.
Churchill’in bütün projeleri gibi, a) parlak fikirdir, b) gerçek dünyanın parlak fikirlere geçit vermeyen bataklığında boğulmuş ve anlamsız bir kan banyosundan başka sonuç vermemiştir.
18 Martta boğazı geçebilselerdi ne olurdu?
1. Türkiye birkaç günde safdışı kalırdı. Gelibolu’da, Sina ve Filistin cephesinde, Irak cephesinde yüz binlerce genç insan telef olmaz, ülkede ekonomi ve medeniyet namına ne varsa yerle bir olmaz, 1916-17-18-19-20-21-22’nin açlık ve sefaleti çekilmezdi. Ülke insanı için hayırlı olurdu.
2. Dünya Savaşı çok daha hızlı biterdi. Rus cephesi 1914’teki canlılığını korusa büyük olasılıkla Almanya Verdun saldırısına cüret edemez, en geç 1916’da Somme muharebesinde son gücünü tüketmiş olurdu. İnsanlık için hayırlı olurdu.
3. Rusya yenilmez ve Rus ihtilali olmazdı. Lenin emigre Rusça öğretmeni olarak Zürich’te kalır, Stalin belki Tiflis’te ufak çaplı mafya işleriyle uğraşırdı. Rus halkı için hayırlı olurdu.
4. Ermeni soykırımına fırsat bulamazlardı. Türkiye için hayırlı olurdu. Bugüne dek etkisini aşamadığı kültürel, ekonomik ve ahlaki çölleşmeyi yaşamazdı. Ya da daha az yaşardı.
5. Ülke İngiliz sömürgesi olmazdı, merak etmeyin; ya da 1923 veya 1945’ten sonra ne kadar olduysa o kadar olurdu. Öyle bir niyet yoktu; olsa da zaten ne Fransa, ne Rusya öyle şeye izin verirdi. Muhtemelen el birliğiyle memlekette hassas dengeler, etki alanları, hukuki güvenceler, azınlık kotaları vb. üzerine kurulu karma karışık bir düzen kurmaya kalkarlar, yüzlerine gözlerine bulaştırıp çekilirlerdi. Sonraki yüz sene onların bıraktığı kördüğümü çözmeye çalışmakla geçerdi. Bkz. Lübnan, Kıbrıs, İsrail, Yugoslavya, vs.
6. Arabistan giderdi. Gideceği daha 1913’te belliydi. Türk yönetici sınıfları pekala memnun olurlardı. Suriye ve Irak dahil, zaten gözden çıkarmışlardı. Belki Musul kalırdı. Belki Halep bile kalırdı. İzmir gider miydi? Sanmıyorum. 1919’da İzmir’in işgali Ege’de Rumlara yönelik etnik temizliğin önlemi ya da misillemesidir. Ermeni örneği ve aynı şeyin Rumlara yapılması ihtimali olmasa İzmir’in Yunana verilmesini savunacak tek bir İngiliz veya Fransız bilmiyorum.
7. Mustafa Kemal Paşa’ya ne olurdu? “Anafartalar kahramanı” cilasıyla yükselme şansı bulmazdı. Savaş öncesinden özenle hazırladığı ve 1918’de bir süre uygulama alanına koyduğu İngiliz dostu politikaya mı yönelirdi? Cemal Paşa gibi Fransızcı mı olurdu? İttihatçı kadrolar temizlenirken zayi mi olurdu? O denli parlak ve mütehakkim bir kişilik kolay kolay sahne dışı kalmazdı diye düşünüyorum. Harpten sonraki “Milli Mutabakat” hükümetinin güçlü bir üyesi olmasa, en geç 1920’lerdeki iç savaşın şeflerinden biri olurdu tahminimce.