1. Suriye’nin Fırat doğusundaki kısmı Ocak 2016’dan itibaren sistemli bir şekilde YPG’nin askeri kontrolü altına alındı. ABD bu sürece aktif olarak destek verdi. Suriye ordusu fazla direnmeden çekildi. Daha ilginci, Tr hiçbir aşamada kayda değer bir itiraz dile getirmedi. Lütfen dikkat edin: Tr Kürtlerin “Fırat’ın batısında” mevzilenmesine şiddetle karşı çıktı, bunu önlemek için gerekirse savaşacağını bildirdi; Menbic’de bilfiil çatıştı da. Ancak Fırat Doğusuna ilişkin kamuoyu önünde hiçbir tarihte net bir tavır sergilemedi.
2. 50 bin km2lik bu alan Suriye yüzölçümünün yaklaşık yüzde otuzudur. Buranın yeniden Suriye’ye rücu edeceğini düşünür müsünüz? Ben doğrusu pek ihtimal veremiyorum. Suriye bu bölgeyi kaybetmiştir. Fırat’ın batısındaki Menbic-Azez-Afrin bölgesini de kaybetmiştir. Suriye bu şekilde küçülmüş, ve a) Kürt nüfusundan ve b) militan Sünni nüfusunun bir bölümünden kurtularak daha homojen bir ülke haline gelmiştir. Şimdilik mutlu olmasalar da, alışamayacakları bir durum olduğunu sanmıyorum.
3. Fırat Doğusu (“Rojava”) bağımsız veya yarı bağımsız bir ülke olarak varlığını sürdürebilir mi? Bence zordur. ABD garantisinin ilelebet süreceğini düşünmek hayalcilik olur. Denize çıkışı olmayan, doğal kaynakları kısıtlı bu ülkenin önündeki seçenekler, a) Suriye VEYA Tr’den birine eklenmek, VEYA b) Kuzey Irak ve belki Tr’nin bir bölümünü de elde ederek az çok sürdürülebilir bir devlet (“Kürdistan”) haline gelmektir. Başka çıkar yol bilmiyorum. İkinci seçenek bu aşamada mümkün görünmediğine göre, ABD gözetiminde oluşturulan quasi-devlet, iki komşusundan birinin denetimine girecektir; ya da - bir başka uzak olasılıkla - ikisi arasında pay edilecektir.
4. Türkiye’nin nihai hedefi nedir? Tahminimce Fırat'ın Doğusunu ele geçirmektir. Daha doğrusu: Suriye’de kendi kontrolü altında bir değil iki adet “KKTC” kurmaktır. İlhak lüzumsuzdur. KKTC, Karabağ, Kosova örneklerinde gördüğümüz üzere, çağımızda bu işler ilhaksız da pekala yürümektedir; fiili yönetimler kalıcı olabilmektedir.
5. Türkiye bunu neden ister? Çünkü başarılı olursa Türkiye, a) son yıllarda başka bir ülke arazisini işgal edip elde tutabilmiş – ABD ve Rusya ile birlikte – dünyadaki üç ülkeden biri olacak, b) Kürt direnişinin askeri ayağını, en azından uzunca bir süre için bertaraf etmiş olacak, c) ülkedeki Suriyeli mültecilerin bir kısmını iskan etme imkanı bulacak, d) gerek inşaat ve altyapı yatırımları, gerek KKTC’deki gibi alacakaranlık işlemleri yoluyla maddi menfaat sağlayacak, e) önemli ölçüde petrol kaynağına kavuşacaktır.
6. Tr, ilan ettiği üzere 30 km’lik koridorla yetinir mi, yoksa Fırat Doğusunun tümünü – şimdiden – zaptetmeyi dener mi? Bu konuda ABD, Rusya ve İran’la yapılmış olması muhtemel görünen mutabakatları bilmiyoruz. Her halükarda Rojava nüfusunun ve ekonomik kaynaklarının çok büyük bir bölümü 30 km koridoru içindedir. Suriye’nin Kürt nüfusu da bu koridorda yoğunlaşmıştır. Koridorun gitmesi halinde Rojava’nın tutarlı bir birim olarak varlığını sürdürmesi güç görünüyor.
Tr’nin isteyerek veya istemeden daha geniş bir askeri harekatın içine çekilmesi mümkün görünüyor. 30 km sınırının aşılması halinde a) bölge ülkelerinin, b) Suriye’nin, c) ABD’nin ne tepki vereceği konusunda bilgimiz yoktur.
7. Açıkça görülüyor ki Tr bu harekata ABD ve Rusya’nın onayıyla girmiştir. Muhtemeldir ki harekat aylar ve hatta yıllar öncesinden bu iki devletle birlikte planlanmıştır. ABD’nin YPG’ye sağladığı teçhizat Fırat Doğusunu amatör çetelerden zaptetmek için yeterlidir, fakat TSK’ya karşı ciddi bir direnişe yarar nitelikte değildir; muhtemelen TSK’nın bilgisi ve hatta onayıyla sağlanmıştır. AB ülkeleri ile İsrail’in sözlü “kınamaları”, şimdilik, ıslak paçavra kıvamındadır. Görünürdeki “sert” açıklamaların tümü, bu ülkelerin Tr’nin harekatına karşı – şimdilik – efektif herhangi bir tedbire başvurmayacaklarının teyidinden ibarettir.
8. Türkiye kazanır mı? Bire bir karşılaşmada bence kazanacağına şüphe yoktur. Askeri denge ezici bir biçimde Türkiye’den yanadır. TSK’nın son yıllarda bittiğine, tükendiğine, mahvolduğuna dair söylemleri klasik savaş propagandası teknikleri çerçevesinde değerlendirmek daha doğru olur.
Lakin tarihteki savaşların, özellikle de bir tarafın fazla güçlü olduğu eşitsiz savaşların, çok nadiren bire bir devam ettikleri göz önüne alınmalıdır. 1914’te bire bir karşılaşmada Avusturya-Macaristan Sırbistan’ı kesin yenerdi. 1939’da Almanya Polonya’yı üç haftada tank gibi ezdi. Sonra?
9. Dünya kamuoyu şu anda yüzde yüze yakın bir oranda Türkiye aleyhindedir. ABD, Rusya, Avrupa, Arap dünyası, İran ve İsrail Türkiye’nin harekatını en sert deyimlerle kınamakta söz birliği etmiştir. Böyle bir fikir birliğinin “kendiliğinden” oluştuğunu düşünmek gerçekçi olmaz. Şüphe yok ki çeşitli devletler Türkiye aleyhine böyle bir cereyanın doğmasını teşvik etmiş ya da en azından onaylamıştır.
Askeri ve diplomatik alanlarda destekledikleri bir operasyona karşı kamuoyunda bu denli güçlü bir muhalefete yeşil ışık yakmaları sizce de fevkalade ilginç değil midir?
İleride belki diplomasi tarihi derslerinde bu vaka da okutulur.
10. Sonuç ne olursa olsun Türkiye’de daha bir süre zorbalığın, hukuksuzluğun ve vahşetin egemen olacağı anlaşılıyor. Hızlı bir zaferin ardından ateşkesin sağlanması içte belki kısa bir rahatlamaya yol açabilir, fakat Erdoğan rejimini daha uzunca bir süre bertaraf edilemeyecek surette pekiştirir ve – son günlerde sinyalleri beliren – Tek Parti rejimine doğru sürüklenmeyi hızlandırır.
İş uzar ve umulmadık yönlere giderse Cenabı Hak yardımcınız olsun. Şu günlerde cesaretle konuşmaya devam eden dostlarımızı – eğer canlarını kurtarabilirlerse – adalarda barındırmanın yolunu aramamız gerekecek sanırım.