Quantcast
Channel: Sevan Nişanyan / En son yazıları
Viewing all articles
Browse latest Browse all 680

Halim ve Selim 17 - Neden namuslu olsam?

$
0
0
HALİM – Ahlaki normların nereden geldiğini açıklayabilirsiniz ama ona uymamızın tek mantıklı açıklaması, bir çıkarımız olmasıdır. Ya nihilist olursunuz ve evrende kozmik bir anlamın olmadığını kabul edersiniz, ya da size kozmik bir anlam verebilecek tek şey olan yaratıcının varlığını kabul edersiniz.
SELİM – Çıkar hesabıyla ahlaki normlara uyanlara dünyanın her yerinde ve tarihin her evresinde tek bir isim verilmiştir: Riyakar. Yani iki yüzlü. İngilizcesi hypocrite. Böylelerine güvenilmez. Ahlaki davranışın temel motivatörü olan ittifak ve sadakat ilişkilerine layık olmadıklarına hükmedilir. Biliyorsunuz, “dindar” sayılan insanlara her çağda ve her toplumda yöneltilen en yaygın eleştiri de budur. Dindarlara güvenilmez, çünkü ahlakları samimi değildir. Çıkar hesabına dayanır.
“Doğru davranayım, huri kazanayım” diye düşünen insan içten pazarlıklıdır. Doğru davranma motivasyonu içselleşmiş değildir; karşı konulmaz psikolojik kaynakları yoktur. Hesabını tekrar gözden geçirince ne sonuca varacağını kestiremezsiniz. Asgari yatırımla azami kar hesabı basit bir hesap değil, biliyorsunuz. “Yüz tane sevap yaptım, yeterli marjım var” diye de düşünebilir. “Her türlü namussuzluğu yapayım, sonra tövbe ederim” diye de hesap yapabilir.
Ahlaki normlara neden uyduğumuza dair teziniz tümden yanlış. Moral psikoloji deniyor bu konuyu inceleyen disipline, biraz okumanızı tavsiye ederim.
HALİM – Özetleyin.
SELİM – İnsanoğlu çok radikal anlamda bir sosyal mahluktur. Yaşamının neredeyse tümünü, ait olduğu topluluktaki insanların gözetimi altında geçirir. Onlar tarafından sevilip beğenilmeyi en büyük mutluluk sayar; onlar tarafından ayıplanmayı ölümcül bir acı olarak algılar. Fiilen onların gözü altında olmadığı zaman bile hayalinde onlarla diyaloğunu sürdürür; yanlış eyleminin onların kulağına gitmesi ihtimalini hesaplar; doğru eylemini onlara anlatmanın veya anlattırmanın zevkini gönlünde kurar. İyi düşünün: Sevilip beğenilmek kadar fiziksel haz veren başka bir zevk var mı? Değer verdiğimiz insanlarca ayıplanmak bazen ölümden beter bir duygu değil mi? O acıyı tatmaktansa pek çok insan ölüm korkusunu dahi yenebiliyor.
İnsan tabiatının bu özelliği, insanların neden ahlaki normlara uyduğunu ya da uymaya çalıştığını yeterince açıklar sanıyorum. Ahlaki normların kaynağının kısmen içgüdüsel, kısmen töresel olduğunu gördük. Bireyi o normlara uymaya zorlayan mekanizma da biyolojik yapımızda olan bir şey. “Babam kızar”, “sevgilim beğenir”, “kahvedeki arkadaşların yüzüne nasıl bakarım” – bunlar yeterli motivasyondur. O motivasyon yoksa zaten kırk tane peygamber gelse insanı şeytana uymaktan alıkoyamaz. Çıkmaz ayın son gününde kıyamet olacak da, var mı yok mu belirsiz bir yargıç ne idüğü belirsiz kurallara göre yargılayacak da, şansım varsa iki huri bir de istabrak kaplı döşek payıma düşecek de, ölme eşeğim ölme. Bu soyut spekülasyonlar değildir bizi etik davranmaya iten şey. Bugün ve buranın yakıcı gerçekliğidir.
HALİM – Neden biyolojik yapı diyorsunuz?
SELİM – Kedilerde yok, homo sapiens’te var. Karıncalarda daha beteri var. En yakın akrabamız olan şempanzelerin huy ve ahlakı bizden tamamen farklı.
HALİM – Ahlaksızlığı nasıl açıklayacaksınız? Eğer dediğiniz gibi etik davranma güdüsü yaradılışımızda varsa, herkes hayır ve erdemde yarışıyor olurdu.
SELİM – Sevilip beğenilme güdüsü karşılıksız kalır ya da hüsrana uğrarsa insanlar sapıtabilir. Ahlaken yanlış yola giden insanların çok büyük çoğunluğu mensup olduğu topluluktan dışlanmış, sevdikleri tarafından terk edilmiş insanlardır. Özellikle dilini ve töresini bilmediği bir toplumun içine düşen insanların suç işleme eğiliminde büyük artış olduğunu tüm araştırmalar gösteriyor.
İkincisi, kişinin kendini sevdirip beğendirmeye çalıştığı topluluk sizin alışık olduğunuzdan farklı bir zümre olabilir. Onların da ahlaki normları hepimizle aynı temel içgüdülere dayanır, ama vurguları farklı olabilir. Mesela “haksızlığa direnme”, “intikam”, “cesaret”, “sadakat” gibi normları alışılmışın ötesinde ön plana çıkarabilirler. Profesyonel hırsız tanıdıklarım oldu. Hepsi kendini küçük çaplı bir kahraman sayar, bu anlamda davranışının etik olduğuna inanır; belli çevrelerde takdir ve saygı görür. Üstelik, enteresandır, hepsi de son derece katı bir Allah, cennet, cehennem vb. inancına sahiptir.
HALİM – Dindarlıklarını nasıl açıklıyorsunuz?
SELİM – Tutamaktır. Onları aşağılayan topluma karşı bir manevi dayanaktır. Bu dünyada hor görülsem de başka bir platformda aklanırım umududur.
Tabii cehalet de var.
HALİM – Manevi dayanak dediniz, çok güzel bir noktaya parmak bastınız. Demek ki Allah inancı insanlara manevi dayanak olabiliyor.
SELİM – Aksini iddia etmedim ki? Pek çok şey gibi Allah inancı da insanlara manevi dayanak olabilir, doğru. Problem şu ki, belki aklını kullanma alışkanlığı olmayanları hala tatmin eder, ama bilgi dağarcığı geniş ve akli yetenekleri gelişkin olan insanlara bu devirde çok faydası yok. Biz akıl ve bilgi dairesinin çapını genişletmeyi umduğumuz için Allah fikriyle mücadele ediyoruz. Çünkü o inanç, birçok insan için, akıl ve bilginin önünü kesen bir psikolojik engeldir.
HALİM – Allahtan başka hangi manevi dayanak olabilir ki gerçekten? Allah’ı çıkarınca çorak ve ıssız bir dünyada yapayalnızız.
SELİM – Küçük çocukları pelüş ayıcık ya da çizgi roman kahramanları da tatmin ediyor pekala. Şunu söylerseniz haklısınız. Hayalinde canlandırdığı reel insanlar üzerinden tatmin edebildiği gibi, hayali insanlar üzerinden de tatmin edebilir. Mit diyoruz işte buna. “Dostlarım beni sevsin”in bir adım ötesi “atalarım beni sevsin”, onun da devamı “ölümsüz kahramanlarım, azizlerim ve evliyalarım beni sevsin”dir. Bunlar görünmez dostlardır; imaginary community dedikleri sanal toplumumuzu popüle ederler. Elbette ahlaki davranışlarımız üzerinde o sanal dostlarımızın da büyük etkisi var.
Yahudi-türevi dinlerin tanrısı de böyle bir mitik “dost” mudur?  Öyle olsa gerek. Gerçi o denli soyut bir varlık bu işlevi ne dereceye kadar layıkıyla yerine getirebilir, emin değilim. Benim edindiğim izlenim, gerçek kişilerin ahlaki motivasyonunda yargılayıcı ve yönetici Tanrı bir hayli arka plandadır. Hıristiyanlıkta bu çok belirgin, ön planda olan daima İsa ve Meryem’dir, günahsız acı çeken bir adam ve onun acılı anası. Ardından sonsuz bir dizi halinde azizler ve şehitler gelir. Hint dinlerinde tanrılar olağanüstü sevimli, güzel, reel kişiliklerdir; her an ve her yerde bizimle beraberdirler. Müslümanlar da, affınıza sığınarak belirteyim, Allah’tan çok Muhammed’e meftunlar gibi geliyor bana. Sevgi ve takdir duygularını onun üzerine yoğunlaştırıyorlar. Mesela Allah’a söz edildiğinde çok umursamıyorlar, ama Muhammed’e saygısızlık olarak algıladıkları bir hareket olursa çileden çıkıyorlar. Peygamberin yetmediği yerlerde evliya ve meşayih giriyor devreye.
HALİM – İnsanların böyle görünmez dostlarının olması sizi rahatsız ediyor mu? Akılsızlık mı sizce?
SELİM – Asla. İnsan varoluşunun vazgeçilmez ögelerinden biri. Hangimizin yok ki?
Beni rahatsız eden şey başka. En önemlisi, insanların sanal dostlarının organize dinler tarafından zapturapt altına alınması. Kimin dost kimin düşman olduğuna dair organize dinlerin getirdiği kısıtlayıcı çerçeve. Bilgi kaynaklarının çok çeşitlendiği ve klasik dinlerin inanç çerçevesi dışında kalan ahlaki modellerin sayı ve nitelik açısından çok arttığı bir devirde yaşıyoruz. Oysa belli başlı dinlerin hepsi, farklı ölçülerde de olsa, kendi dininin dogmalarını benimsemiş olmayı ahlaki önderliğin temel şartı olarak ileri sürüyor. Ateistten aziz olmaz; kafirden evliya olmaz. Bunun son derece sakıncalı sonuçları olduğunu düşünüyorum. Birincisi, cehaleti teşvik eder. İkincisi, inanç toplulukları arasında düşmanlığı körükler. Üçüncüsü, o topluluklar içinde en cahil ve bağnaz olanların iktidarına yeşil ışık yakar.
Voltaire ve Einstein’ı dışlayan, ama Alabama’lı bir kasaba vaizini yahut Aşağı Güngören’in cahil şeyhini Mutlak’ın sözcüsü sayabilen bir anlayıştan kime ne fayda gelir? Hangi ufuk genişliği, hangi tecrübe zenginliği, hangi ruh cömertliği, hangi bilgelik o çorak topraklarda serpilebilir?
HALİM – Siz dinlerin güncel dünyadaki dejenerasyonundan söz ediyorsunuz. Allah inancına itiraz etmeniz için bir sebep yok. En azından şimdi konuştuğumuz alanda yok.
SELİM – Tüm mitolojik dünyamızın tepesine konmuş bir kadir-i mutlak Tek Tanrı düşüncesi, özünde bir siyasi egemenlik hırsının ifadesidir. Tek bir amacı vardır: egemenliği altına aldığı insanların hangi mitik varlıklara – sanal dostlara, ahlaki modellere – inanıp hangilerine inanamayacağını belirlemek. Ne der Yahudi-türevi dinlerin kutsal kitapları? Bizim belirlediğimiz Mega-mite boyun eğen gerçek ve sanal kişiler iyidir, azizdir, nebidir. Eğmeyenler şeytandır, sahte peygamberdir, yalancı tanrıdır, zinhar onları dost edinmeyin.
Hatırlayın: Tevrat’ın Tek Tanrı öğretisi kral Yoşiya devrinde Kudüs Tapınağına boyun eğmeyen yerel kültleri ve “sapkın” inançları yok etme kampanyasının ideolojik ifadesiydi. Roma İmparatorluğunun Hıristiyanlığı benimsemesi, binlerce yerel ve geleneksel tanrının – ve elbette onlara mensup yüz binlerce alim ve arifin – çöpe atılması sonucunu doğurdu. İslam’ın da asıl gerekçesi, Muhammed zamanında hızla Arabistan’ı etkisi altına alan Yahudi ve Hıristiyan mezheplerinin önünü kesmektir bana sorarsanız.
Yani “tek tanrı bizim tanrı” inancı yalnız günümüzde değil, geçmişte de insanların ahlaki evrenini daraltmaktan başka çok fazla bir işe yaramamış. Giderilmesinde sayısız fayda vardır.  




Viewing all articles
Browse latest Browse all 680

Trending Articles


Foxtrot Six Türkçe Dublaj izle (2020)


Kara Noel Türkçe Dublaj izle (2019)


sırrı çözülmemiş kapı,zirve duası


Düşmanı Helak Etmek


Göz perdesi


cesaret özgüven için ne yapmalı


ervahı tayyibeyi davet etmek için yasin suresi tertibi


Kalp gözünü açmak için kolay yollar


Hadi Gidelim Türkçe dublaj izle (2020)


Şekilli süslü hazır floodlar