Tarih okurken devamlı soru sormak lazım. Temel soru: Bunu neden anlatmışlar? Neyi saklamaya çalışıyorlar? Çünkü gerçek hayat devasa kara deliklerle doludur. Anlatının işlevi o kara delikleri göz alıcı bir perdeyle örtmektir. Yırtıkları yamamaktır. Alternatif anlatıları sahneden kovmaktır.
Soru sorma disiplinini bir müddet kazandıktan sonra, ikinci kademede, kaynak sormayı öğrenirsin. Bu anlatıyı ilk kim anlatmış? Neciymiş? Nereden biliyormuş? Bu da dehşetli bir silahtır. Tarihi anlatıyı oluşturma sürecinin, çoğu zaman olayların kendisinden daha ilginç olduğunu öğretir kül yutmaz hakikat avcılarına.
Sor mesela: Osman Gazi’nin etrafındaki hemen herkes Rum dönmesi maceracılarken kendisi neden farklı? Neden o hikâye ölümünden 150 yıl sonra ortaya çıkmış? Neden Kayı boyu diye onca ısrar etme gereği duymuşlar? Hangi aşiret olduğu kimi ilgilendirmiş? Bu memlekette hemen hemen herkesin üç ya da dört kuşak önceki ecdadı hakkında anlattığı her şey yalanken bunu nasıl doğrulamışlar? Siyaseten doğru kabul edilen bir öykü ise ne zamandan beri öyleymiş ve neden?
Tarihçilerin yoğun ilgisine mazhar olan konularda bu tür sorgulama daha zordur. Anlatı örgüsü kalınlaştıkça alttaki kara delikler gözden uzaklaşır. Daha az kara ya da daha az delik olduğundan değildir muhtemelen, üstündeki örtü daha zengin ve daha göz alıcı olduğundandır. Daha çeşitli ve bazen birbirine zıt bakış açılarıyla pekiştirilmiştir. Kolay kolay neşter işlemez.
Nispeten bakir tarih sahalarının güzelliği oradadır. Sadece bir tane anlatı düzenlenmiştir çoğu zaman, milli ya da dini hamaset ruhuyla. Tecrübeli bir göz altta yatan boşlukları fazla zorlanmadan teşhis edebilir.
Hayatımın çeşitli dönemlerinde böyle epeyce egzotik birkaç konuyla ilgilenme fırsatım oldu. 1981-83’te Peru ve Kolombiya, 1991’de Macaristan ve Çekya, 1996’da Sri Lanka, 2008’de Etiyopya, 2013’te Zanzibar ve Tanzanya. Her biriyle üç ay, beş ay geçirildi; beş on tane tarih kitabı okundu; eş dostun kafası şişirildi. Gözümle görmeden bazı şeyleri kavramakta zorluk çektiğimden kalkıldı acayip yerlere gidildi; rahipler ve müze görevlileri sorguya çekildi.
İnanın, herkesin bildiği ve ilgilendiği mevzulardan daha uyarıcıdır böyleleri. Daha üçüncü günü farkına varırsın ki, mesela Budizmin kutsal toprağı Sri Lanka’da neyi kazısan altından Hindu tanrılarının karanlık gölgesi çıkıyor. Çekya’dan özbeöz Slav milli kimliğinin altında boyası dökülmüş Almanca yazılar okunuyor. Bütün Macar milli tarihi, Macar milliyetçiliğinin getirdiği milli felaketin inkarı üzerine kurulmuş. Falaşa ve Oromo sorularını sormadan ne Etiyopya Marksizmini, ne Etiyopya monarşizmini anlayabiliyorsun.
Bunlarla biraz haşır neşir olduktan sonra bizim buranın milli ve dini yalanlarını bir perspektife koymak daha kolay oluyor.