Tuhaf ve sarsıcı bir roman okuyorum, Roberto Bolaño, 2666. Daha bitmedi, dokuz yüz sayfanın yarısını geçtim. Sevdim diyemem, ama sevmediğime de karar veremedim. Bitirince yazacağım, söz.
Orta bölümde, üç yüz sayfa, yüzü aşkın kadın ve genç kız cinayeti anlatmış. Teker teker, ayrıntılı olarak, polis raporu havasında. Ve bir şekilde hiç sıkıcı olmamasını sağlayabilmiş, ki olağanüstü bir başarı, neredeyse imkânsız bir şey.
Birinci bölümde farklı üniversitelerden dört tane modern alman edebiyatı profesörünün Avrupa’nın çeşitli sahnelerinde katıldığı elliden fazla akademik panel, sempozyum, çalıştay ve konferans anlatılıyor, havaalanı ve otelleriyle, hizipleşme ve bürokratik detaylarıyla, aksam gidilen restoranlarla, ve gene bir şekilde başarıyor nefes nefese okutmayı.
Tuhaf bir şey anlatı yeteneği, bir tür hipnoz. Ama romanın bütünü ne anlatmaya çalışıyor, henüz keşfedemedim.